evet o benim : huysuz komşu ;)
sadece sorunlar için surat bi karış şikayete giden tip
durmadan kendi kendine söylenip
en sonunda evden taşınmaya karar veren :)
gidemiyom madem burdan bende ortam değiştiririm
di mi ama çözüm mü yok!
***
2011 bitmesi sorunları halletmese de
güle güle diyebilmek bile beni mutlu ediyor
veee
hoşgeldin demek istiyorum
2012
umudum, beklentim
çok güzel olacak bu sene
2010 dan beri bu zamanı bekliyorum ben
hoş gelecek, yüz güldürecek, hayalleri yeniden canlandıracak
çok şey olacak bu sene geçenlere inat
ilk defa bu kadar içten benim senem diye hissedebiliyorum
garip hatta saçma gelebilir
sonuçta her sene bir umut
ama ben her yere bu tarihi atmışım
vardır heralde bi hikmeti...
*** 2011 biterken;
~~ bana fazla mükemmelliyetçi olduğumu gösterdi
ve bu yüzden sürekli kendimi üzdüğümü,
kendime sorunlar yarattığımı
~~ bana sevdiklerimin hayatına (ne kadar canım desem de)
müdahale edemeyeceğimi
ve onlardan çok üzüldüğümü, kendi kendime yaptığımı...
~~ bana yarattığım sorunlarla kendimi nasıl hasta ettiğimi,
hastalıklı hale geldiğimi gösterdi
~~ bana herşeyin bir şekilde yolunu bulacağını
ve sadece üzüldüğümle, sıkıldığımla kalacağımı
ha bilmiyormuydum bunları
biliyordum herkes gibi...
ama uygulamaya gelince hep sekteye uğruyordu
yılı uğurlarken
sanırım bu sefer gerçekten
akışına bıraktım hayatı
uzun zamandır ilk kez hayaller kurdum annemin dediği gibi hayal kurarak mutlu olanlardanım ben
2011 zorunluluklarla boğuşmamdı, kendimi boğmamdı
ve bitiyor
üstüne üstük ellerim bomboş
o kadar çabamda boşuna mı bilinmez
belki 2012 bi fırsat kapısı açarda emeklerim heba olmaz
ki olsa da üzülmicem
bende kendi adıma yaparım bişiler
okurum, çalışırım farklı bi kapı açarım
sanırım bu gerekiyor bazen
seni zorlayan bir yolda direnmenin alemi yok
olmuyorsa ya da mutlu değilsen, sürekli yorgun ve şikayetçiysen
bir yerde bi yanlış vardır mutlaka
ve sen bunu düşünmekten kaçıp
zorlamayı seçersen sadece kendine eziyet edersin
umutlarımı bir sene erteledim ben ve birinin ümitlerini de
onda kendimi görüyorum şimdi kaçışımı, çırpınışı ama mağrur gururumu
ben hallederim hallerimi
benden daha güçlü, daha hayat dolu
şimdi onu yeniden yolda bırakmadan bir hayal kurmak istiyorum
ama yüzüm de yok kızı yolda bıraktım
ocak ayında hayatımı baştan aşağı değiştirecek kararlar alacağım
bu alacağım telefona ve ayın 15 ine göre şekillenecek
hayırlısı inşallah...
***
bu arada yine yollar yolculuklar vardı hayatımda
yeni bir mekanım var artık sıksık gitmem gereken
ve bir dost ziyareti yaptım
Konya'ya gittim arkadaşlarla
tesadüfen şeb-i arus zamanına denk geldi
yorgunduk bedenen
ve anladım ki aslında ruhen yorgunduk...
ruhumuzu besleyecek bir şey yapmayalı o kadar zaman olmuş ki
kendimizi bile unutup bitecek bir hayatın savaşını vermeye koyulmuşuz
elimiz yine boş aksi gibi ruhumuz karanlık
gönül aydınlığından bahsedildi
hepimiz utandık
şöyle bir baktımda gün geçtikçe sevgim azalmış insanlara
oysa ben insanları nedensiz severdim
yargılamadan bakardım, dinlerdim
kirlenmişiz büyüdükçe, kalbimiz karalara bulanmış
merhametimizi kaybetmişiz herkesten önce kendimize
Yaradanı düşünmeden meyl etmişiz hayata
oysa biz hayatı ondan ötürü sevmedik mi?
onun güzelliği, aydınlığıyla açmadık mı gözlerimizi?
şimdi her yeri karartıp kendimize bir zindan yapmışız
ne tesadüf bugün işte ömür boyu hapis cezası alan biri geldi
suçunu bilmiyorum, bilmekte istemem
yargılayan ben değilim ki
herkesten izole küçük bir koğuşta
hayatındaki tek değişiklik kırk yılda bir dışarı çıkması gereken anlar
ona rağmen dışarı çıkmış ya
bugün bir şekilde farklı biriyle diyolog içinde ya mutluydu
birine bir şeyler söyleyebilmek iki dakika kendince hareket edebilmek
şimdi kendime benzettim
şu geçen halime
ne yapmışım kendime boşuna yargılamış, boşuna karanlıklara atmış ve bakmamışım bile
bir yanımın deli gibi uğraştığını bile bile kilitlemişim onu
sevdiklerim için her üzüldüğümde bir kapı daha kapatmışım üzerine
bir kapı, bi daha, bi daha
sonra duyamaz olmuşum sesini
bu sefer sessizlikten korkmuşum, yanlızlıktan
yanımda onca insan varken tek saymışım hep kendimi
bi türlü mutlu olamamışım
ben 2011 biterken kendime kapılar açtım, kendi kapılarımı açtım
kendimle kucaklaştım sarılıp doya doya ağladım
bunu yaparken saatlerce telefondaydım
canım, yoldaşım, ruh eşim, dostum yanımdaydı herzamanki gibi saolsun
ve ben bugün kendimle şarkılar söyledim, söylüyorum
mutluyum
kaynağını araştırmadan sebebini bilmeden mutluyum
dünyada milyonlarca insandan daha şanslı olduğumu bildiğim halde
mutsuz geçen günlerime rağmen mutluyum
belki alacağım telefonla üzüleceğimi bile bile mutluyum
hayallerimin gerçekleşememe ihtimaline rağmen mutluyum
kısacası hayata rağmen mutluyum!!!
ve evet 2011 bitebilir
bitmesi gerekenleri yanına alarak
gitmesi gerekenleri götürerek
ve 2012 gelebilir
umutlarla, hayallerle, sevinçle...
seni seviyorum hayat
bana ne yaparsan yap
bu kez şaşırtamayacaksın
sevdiğim o kadar çok insan var ki ve o kadar çok şey...
ben kazandım bu sefer
hayat 0 = ben 1 ;)
... Bazen susmak gerekiyormuş, Bazen bomboş bakmak gerekiyormuş hayatın yalanlarına. Anlamaya çalışmak saçmalık! Anlamadan yaşamak gerekiyormuş. Ama bazen unutmak gerekiyormuş, unutulma pahasına. Zaman değilmiş gideni getiren, aslında zamanmış var olanı götüren.
... Zamanı gelince, bir adam seveceksin kızım. Ondan yasak ağacın meyvesini iste. Seni Cennet'ten tekrar kovulmak pahasına sevemeyecek bir adamı, Sakın sevme kızım. Geceleri senin saçlarını avuçlarına doldurmadan uyuyacak bir adama, Asla kalbini verme.
Ahmet Savaş ÖZPINAR / Hayyamlar ve Yamyamlar
her baba kızı için böyle bir damat ister ama acaba öyle bir erkek var mıdır?
Önemli olan burada kimin yaşadığı değil, kimin öldüğü ne zaman öldüğü değil, nasıl öldüğü büyük insanların tanınmışları değil, adı sanı duyulmadan ölenleri önemli ülkelerin tarihleri değil, insanların yaşamları önemli masallar düşlerdir yalanlar değil ve insanlar değiştikçe gerçeklerde değişir ve gerçekler durağanlaştığında işte o zaman insanlar ölecekler ve böcek, ateş ve seller gerçek olacaklar...
aslında bu sadece bir çığlık değil...
çözümsüzlüğün içinde yiten canların, çekilen acıların
ve bunların devam edeceğini bilmenin verdiği umutsuzluk !
belki de buna doğru özellikle yönlendiriliyoruz...
birileri bir şeyler yapsın diye bekliyoruz her zamanki gibi
bir şeyler yapmak istesekte elimizden ne geleceğini bilemiyoruz
diğer ülkelerin bir askeri için neler yaptığını görüyoruz
bizim yüzlerce askerimiz ölüyor biz napıyoruz?
***
yüzlerce hikaye bitiyor
arkalarında ise hiç bitmeyecek acıları kalıyor
Şehit Piyade Çavuş Birol Elmas'ın annesi ve biri engelli 3 kardeşi
ödenemeyen elektrik faturasının karanlığında onu beklerken
aldıkları haberle yıkılır
elektrik açılır, taziyeler alınır
ya devamı ne olacak onlara?
ölen canlar yanında ailelerini de götürüyor
sıra bize gelmeden tam olarak anlayamayacağız belki de
ama unutmayalım şu an 2. kuşak askerlerimiz ölüyor
1984den bu yana aynı isim ve soyadlı askerlerimiz can vermeye başladı
yıl 2011 şehit oğlu şehit...
***
ilkokuldayken duyduğum haberler kanallarda
korucular, öğretmenler ve sağlık personelleri dağlara kaçırılmış
nereye doğru gidiyoruz?
bu ülkede neler neler oldu, oluyor
biz şehitlerimiz için üzülürken bile neler oluyor takip edemiyoruz
tatmin olup, kabulleniyoruz sadece
Türkiye artık tepkisiz bir topluluk!
uyanın çağrılarının fayda edeceğinden de emin değilim artık
ama bir umut, bir çığlık...
hayat hep beklemek midir?
gelmeyeni, gelemeyeni, gelmek istemeyeni, kaybedileni...
sevileni, seveni, anneyi, babayı, kardeşi, evladı, dostu...
hiç gelmeyeceğini bilsende
her an gelecekmiş gibi umut etmeyi kesemediğin için
kendinden çalarsın, zamandan çalarsın
sanki bir dairenin içindeymişsin gibi
hep aynı noktaya dönüyorsun
çünkü o noktaya geleceğine inanıyorsun
gelirse olur, gelmezse...
beklerim, beklersin, bekleriz
***
hergün dışarlardasın diye sitem eden annene
boş evde ne yapayım diyememek gibi
sürekli arkadaşlarla olmayı istemek
gezmek, tozmak, bir şeyler yapmak isterken
aslında içten içe yalnız kalmamak için
yaptıkların, yapmadıkların, ertelediklerin...
insanın kendine itiraf edemediklerini tvde izleyip
hıçkırıklara boğulması ve kendine ağlamasıdır
bu kendi yasıdır
isteyip yapamadığı, isteyemediği, istemekten korktuğu, vazgeçtiği
kendine sakladığı, kendinden sakladığı
herşey...
Olduğum gibi kim görebilir beni
Ne rengim var benim, ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim
Yürüyüp giden de ben
Ben bir denizim, kendi varlığı içinde taşan
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz
...
Mevlana ?
bazı şiirler, bazı sözler var internetten okuduğum
kimin söylediği, yazdığını merak eder bakarım her zaman
ama altında yazan isim genellikle yanlıştır
hatta bildiğim şair ve yazarlara ait olupolmadığını ayırt edebiliyorum artık
ama inatla farklı isimler yazıyorlar altına
bu şiirden de emin değilim
çünkü devamındaki bazı kelimeleri Mevlana'nın kullandığını hiç sanmıyorum
hiç bir Mevlana kelamında "amma yaptın" der mi ? :S
İlk kural : " Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan,etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.
İkinci kural : "Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."
Üçüncü kural : " İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak,o da başlamaya hazırdır."
Dördüncü kural: "Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir.Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir. Kendine iyi bak. Tüm kalbinle sev. Sonuna kadar hayatın tadını çıkar. Hayattındaki her gün bir hediyedir,kıymetini bil."
***
Arkadaşım bu kuralları tek tek eklemiş ben tesadüfen 3.sünü gördüm
ve inşallah dedim :) inşallah öyledir...
bizimkinin cevabı gayet net
öyledir öyle hint kuralları bunlar adamlar bi şeyi biliyo da söylüyo :)))
yeni dizim eğlenceli bir şey
ama müzik inadına duygusal
esen rüzgar eskilere götürsün bizi
sandıklarımıza, kandıklarımıza
anlattıklarımıza, anlatamadıklarımıza
değiştirebildiklerimize ve değiştiremediklerimize...
tiyatroya gitmeyi özledim kısları özledim Ankara yı özledim ders kaçışlarını gezmeleri özledim kafeteryada oturup dedikodu yapmayı özledim düşünmeden yaşamayı özledim ileriye dönük ciddi planlarımın olmamasını özledim herşeyin uzakta olduğunu düşünmeyi özledim tam anlamıyla yaşanan baharı özledim beraber geçirilen yaz tatillerini özledim tren yolculuğu yapmayı özledim saçmalayıp deli gibi gülmeyi özledim geceleri ay, yıldız ve deniz manzarasında dertleşmeyi özledim hadi bir şeyler yapalım demeyi ne yapsak diye fikir bastırmaya çalışmalarımızı özledim kaygısız günlerimi özledim deniz kıyısında gazete okuyup müzik dinlemeyi özledim hep bir ağızdan şarkı söylemeyi özledim festivalleri, konserleri özledim film izleme seanslarımızı özledim kalk gidelim demeyi özledim ne yapsak diye düşündüğüm boş zamanlarımı özledim tadını çıkararak alışveriş yapmayı özledim vaktinde bitmeyen konuşmaları özledim ayrılamayışlarımızı özledim (daha önceden mi konuşulacak çok şey vardı yoksa artık konuşmaktan mı sıkıldık bilemiyorum ama..) ne kadar geç kalsamda beni beklediğini bildiklerimi özledim ya da kendini bana göre ayarlamayı öğrenenleri :) bana, sana, ona gitmelerimizi özledim ailelerimizi özledim verdiğimiz kavgaları özledim yaşadığımız sevinçleri özledim beraber yeni şeyler yapma çabamızı özledim kısacası her anını dolu dolu geçirdiğim günlerimi özledim yaşananları özledim eski resimlerdeki beni özledim :(
Ramazan biterken arkadaşlarla güzel bir iftar yaptık (buraya beni bağlayan insanlar olduğunu daha iyi görüyorum bu anlarda) çok eğlendik, güldük ve biraz aşırıya kaçarak yedik sanırım :) türk kahvesi ardında tabuda bizim evin içinde şekilden şekile girmemize sebep oldu :)) ben evimde birilerini ağırlamayı seviyorum ya helede bunlar bendense zaten :) hayatta en çok şükür ettiğim şeydir ve sanırım ender şanslı olduğum konulardan biri her zaman etrafımda doğru insanlar olması ve o ayrımı yapabilmem zordur insanın birilerini kendinden sayması, benimsemesi derler ya sayılı dostu olur insanın benim artık 2 elin parmağını geçiyor sanırım :) tabiki hepsi farklı yeri gelip paylaştıklarında ama hepsi özel ve aslında hepsi bir benim dünya üzerinde birbirine benzer insanları etrafıma çekme gibi bir özelliğim var sanırım ;) seviyorum bu insanları ya, onlarla birlikte olmayı ve hatta onlar olduğu için bu hayatı çok iyimserim bugün elimde değil :)))
insanın büyüdüğü ortam ve ailesi
onun olaylara bakışı oluyor zamanla
ve yıllar sonra ne kadar değiştirmek istesenizde
kalıplaşmış bir şeyi değiştirmek o kadar zor ki
o zamanki düşüncelerin büyümüş olmanıza rağmen değişmemesi
biraz kötü bir şey
çünkü büyüdüğünüzde olgun davranmanız beklen,r sizden
siz ise o zamanki çocukluklarınıza devam edersiniz
bu kimine göre sertlik, kimine göre umursamazlık, vurdumduymazlık
ya da duvarlaşmalar olarak nitelenebilir
ama sizinle o kadar bütünleşmiş bir şeyleri değiştirmek zor oluyor malesef
ama değişmek gerekiyor
mantıklı düşünüp çocukça hareket etmek hoş olmuyor
ne kadar kendime engel olamasamda
elimde olmadan yapsamda
ne yapalım değişmeye çabalayacağız
onlar haklı kabullenmem gerek...
oturup üzerine uzun uzun düşünülecek bir söz
insana bir tokat gibi iniyor okuyunca
üstüne düştüğümüz o kadar çok şey var ki şu hayatta malesef...
*** o zaman Ajda Pekkan dan gelsin bitsin artık bu ucuz roman sen gerçeksin onlar yalan...
uzun zamandır romantik filmler, kitaplar ve hatta dizilerden uzak duruyorum bunun nedeni aşka bakışımın farklılaşması sanırım ya da mantığımın hegamonyasını kabullenme gayretim. herneyse herkesin mutlaka izlemelisin demesine rağmen izlemediğim filmi arkadaşın isteği üzerine beraber izledik. hayatta en çok inandığım şeylerden biridir tesadüfler, hayatın tesadüfler bütünü olduğunu bile düşünüyorum çoğu zaman... tarihler ise benim hafızamda kalmamasına karşın öyle yazılmış ki hayatın dönüm noktaları gibi, doğum, evlilik ve ölüm tarihlerin yazılmıştır, değiştiremezsin denir filmde de vurguladıkları gibi... ufacık zaman dilimleri içinde öyle şeyler oluyor ki bazen hayatının en büyük şansı bazense en büyük acısı... ne kadar tuhaf hayat bakıp göremediğimiz o kadar çok şey var ki, işin acısı bunu çok çok sonra farketmemiz. bazen teğet geçer hayat ya da geçirtir. genelde bana yaptığı gibi... aşkında bir zamanı var denir. peki ya aşk kelime anlamını yitrdiyse, ya insanlar hissetmeye hissetmeye onu unuttuysa, ya uzun zamandır uğramadığı pas tutmuş bir kalbe uğramak istemezse, ya da uğradığında çok geçse... o zaman aşk ne anlama gelir? imkansızlık olmasın bu sorunun cevabı... yaşanan kısacık zamanlar mıdır aşk? o anlar ömre bedel midir? ve hep bir ayrılık mı izler ardından? sonra bir resim avutur mu gerçekten? yandı bitti kül oldu bu mudur aşk? sizi bilemem ama benim cevaplarım aşk sözcüğünü anlamsızlaştırıyor artık belki de bu benim hissizliğimden ama mantığım kalbime galip geliyor elimde değil. ne kadar ağlasamda filmlere, gerçekte ağlamak zor geliyor sanırım. sorun bende mi, onda mı, hayatta mı, teğet geçen anlarda mı, zamanın bir türlü gelememesinde mi, ya da aklıma şu a gelmeyen başka bir şey yüzünden mi bilemiyorum. bilmekte istemiyorum aklım gönlüme yasaklar koyuyor kırılmasın diye belki bu korkaklık ama fazla umut ve hayal kırıklığı çok can yakıyor...
oh be! yaklaşık iki aydır içinde bulunduğum hatta az birazını da kendim yarattığım sıkıntıyı üzerimden attım nasıl mı :) *** haftasonu kısa bir seyahat yaptım uzun zamandır yanyana gelemediğim telefonda konuşamadıklarımızın biriktiği öyle ki nerden başlayacağımızı bilemeyip saçmaladığımız ve geçen zamanda birbirimize anlatamadıklarımızı, danışamadıklarımızı resmen trans halinde herkesten ve herşeyden uzaklaşarak inişli çıkışlı bir duygu seli içinde kısacık zamana sığdırdığımız bir gün oldu işte öyle karmakarışık ama sinirin rahatlamaya, üzüntünün mutluluğa, gözyaşlarının gülümsemeye dönüştüğü bir gündü ve birbirini gerçekten anlayan, hissettiklerini hisseden, tarafsız olarak değerlendiren, yol gösteren iki insan bir araya geldiyse eğer herşeyin güzel olması dışında bir alternatifi yoktur çünkü umudu aşılar iki insan birbirine geçen zamana bakılıp dersler alınmıştır, yaşananlar, görülenler değerlendirilmiş isteklerin, beklentilerin artık farklı olduğu anlaşılmıştır çoktan zaman büyütüyor iki küçük kızı sanırım olgunlaşıyoruz mu demeli? ve kararlar alıyoruz bunca zaman başkalarını düşünerek kendimizden çaldıklarımızı kendimize ödül olarak vermeye yani hayatı yaşamaya bazı insanları duymamaya, bazı şeyler için üzülmemeye, sinirlenmemeye umursamamayı tam olarak beceremesekte hayatı istediğimiz gibi yaşamaya... *** okulu bitirdiğimizde 81 dostum olsa her biri farklı bir köşe bulurdu heralde şu ülkede demiştim uzaklık koymuştu gerçekten hergün birarada olduğunuz insanlardan uzaklaşmak o kadar zor gelmişti ki şimdi ise hepsi bir araya toplanıyor gibi yanyana olmasakta çok yakınız hayat ne kadar garip değil mi :) sizi herşeyle, herkesle sınıyor ve ödüllendiriyor... *** anlayacağınız günün sonunda otobüste gayri ihtiyari bir oh çekerken buldum kendimi sıkıntım uçup gitmişti sanki bu ancak iki dost bir araya geldiğinde olabilecek bir şeydi özlemişim hemde çok iyi ki geldin canım ve iyi ki geldim :))
Ramazan film izlemek için mükemmel bir zaman
şu son dönemlerde kaçırdığım filmleri izliyorum
musait bulduğum bütün aralarda :)
bugün işte budur dediğim film step up 3d
sinemada izlemek varmış ama pc dende gayet iyiydi
müzikler, danslar muhteşem
keşke biraz kabiliyetim olsa
çok isterdim en azından şu hareketlerin bir kısmını yapmayı
kesinlikle çok eğlenceli olurdu :)
ama "bazıları dans etmeyi öğrenir, diğerleriyse dans etmek için doğarlar"
benim sanırım bu işi öğrenmem lazım :))
bu sıra herkesin ilgi odağıyım ya da herkes kafayı bana takmış :) beni analiz etmeye ve fikirlerimi değiştirmeye çalışıyorlar evet olaylardan, yaşananlardan kendime sonuçlar çıkarıyorum ve bunlar benim budur dediğim kural gibi bir şey doğru diyorlar insanlar farklı farklı ve kesin değerlendirmeler yapmak yanlış ama ben genelde durumlar için bu değerlendirmeleri yapıyorum tamam bazen insanlar içinde... ama hayat bize kullanım kılavuzuyla birlikte verilmedi tecrübelerle kendimize bir yön belirlemeye çalışıyoruz belki ben kesin çizgiler çizdim için dönüş yapamıyorum ya da bir yol belliyken diğerine geçmek gereksiz bir risk gibi geliyor tamam esnek olmalıyım birazcık net tavırlar kimi zaman yanlış olabiliyor ya da farkında olmadan bir şeyleri atlamama neden olabiliyor ama bu yaşa kadarda böyle gelmiş değiştirmek biraz zor hak veriyorum ama yapmaya gelince o anı atlıyorum galiba bir dahakine diyorum sonrakine, yok ondan sonra... tamam tamam :) bundan sonra hayatı şekillendirmeye çalışmak yok insanlar için kesin hükümler vermek yok önemsiz şeylere takılmak yok sert davranmak, gereksiz agresiflik yapmak yok tabi elimden geldiğince ;)
... Eğer sana bakıyor olsaydım, ve sen de bana bakıyor olsaydın, tıpkı şimdi olduğu gibi sadece bakıyor olsaydın ve belki de konuşuyor olsaydık, belki, ve sen benim gözümde yansıyor olsaydın ve ben de seninkinde, yani sen benim gözümde kendini, ben de senin gözünde kendimi görebilseydim ve ikimizden biri kafasını çevirseydi geride hangimiz kalırdı? ha? kim kalırdı?
Yaşadığımız bu uzun dünya sürgününde, yaşadığımız ve yaşattığımız tüm zulümlerin ardından, içimizdeki melek kendini korumak için şeytanlaştı. İçimizdeki şeytan ise, insanoğlunun zalimliğe varan kötülüklerini görünce, kendisinin bile bu kadar kötü olamayacağına inandı ve melekleşti. Artık içimizde kötü bir melek ve iyi bir şeytan yaşıyor.
Tek başıma hiç sorunun yanıtını bulamıyorum.Hep yeni hayatlar yaşamayı isterken kendimi aynı hayatı tekrar tekrar yeniden yaşarken buluyorum. Sisli bir gecede yolunu kaybetmiş gemilere benzetiyorum kendimi. Yanına gidip konuşmak isteğim insanları da işte bu kayıp gemilere benzetiyorum. Uzaktan soluk ışıklarını görüyorum. Ama ne onlar bana yaklaşabiliyorlar, ne ben onlara... Sisli gecede birbirimize uzaktan bakıp yeniden kendi kayboluşlarımıza karışıyoruz. Umudum kalmadı artık; bu dünyada düşüncelerimi, beni, duygularımı gerçekten anlayacak birini bulmam imkansız görünüyor artık bana. Ama evimde duramıyorum yine de... Kendimi sokaklara atmak, insanlarla konuşmak, kendimi onlara anlatmak istiyorum. Dinliyor gibi gözüküp dinlemeseler de, anlıyor gibi yapıp gerçekte anlamasalar da...
bu sıralar Türk filmlerine takılıyor gözlerim
kimi hüzünlü kimisi ise gerçekten komik
yıllar geçsede değişmiyor bu
ama tabi mantık hatalarını da atlamamak lazım :)
yine de Zeki Müren ve Türkan Şoray ın saadetine bakınca
insanın içinden geçmiyor değil
- durdurun uçağı yoksa paraşüt takıp atlarım :)))
zati hep istemişimdir ;)
uzun zaman önce izlediğim aklımda keyif aldığım kalan bir film ay itibariyle heralde birden aklıma geldi
temmuz için gelsin
yazın, tatilin, güneşin, sevdiklerimizle birlikte olmanın sevincini yaşatan
temmuz için...
izlenmeli o zaman, belki de yeniden ;)
Allah'ım kim bir bilim kurgu romanını ağlayarak okur ki?
sinirlerim artık tamamen altüst
kendimiya çok hırçın, asabi ve tartışma çıkarmaya hazır bekliyor buluyorum
ya da ne söylendiğini anlamayan, duymayan, boş boş bi yere odaklanmış
yorgun ve halsizim
yaşanılan şeyler uzakta olsam bile beni acayip geriyor
aklım onlarda, konuşsam bir dert, konuşmasan ayrı
hele de şu sürümcemeler yok mu öldürüyor beni
kısa zamanda olsa bitse artık psikoloji diye bir şey kalmadı
bu kafayla tatile gitsemde bir hayrını göremeyeceğim
Allah'ım nolur hayırlısıyla şu iş tez zamanda bitsin
herkes huzurlu, mutlu olsun nolur...
***
dalgın ve söylenenleri bile çarpıtarak anlayan bir durumdayken
beni gittiğim mekanlarda, açtığım televizyon radyoda, dolmuşta bulan
ve aynı zamanda arkadaşımın bana armağan ettiği şarkı olan
kısaca bu günlerde beni her yerde bulan bir şarkı direniyorum
belki de hepimizi
bu yüzden sadece bana değil herkese gelsin
direniyoruz be dünya elimizden geldiğimce...
Masallara inanarak atlar insan maceralara çoğu zaman herşeyin toz pembe olduğu ve herşeyin mümkün olduğu güzel masallardır bunlar ama bir gün sevdalının sevdiği kızın yüzündeki beni farkedip şaşırması ve ona ulaşmak için her gün yüzdüğü denizi o gün aşamaması gibi bir noktaya takılırsınız daha önce olmayan bir şeyi farketmişşinizdir onu düşünürken allak bullak olursunuz birden masal dünyanız çatırdamaya başlar çatlaklardan gerçekler yüzünü gösterir ama siz inatla reddedersiniz herşey güzeldir bu bir dönemdir atlatılır insan her hayal kırıklığında niye kendini avutmak için en çok kendine yalan söyler ki? avutmak değil halbuki bu yalanlar her zaman can yakar bu iyilik için bile olsa rengi beyaz da olsa farketmez hiç sevmedim yalanları beceremediğimden belki de ama gerçekleri kabullenmek zorunda kalırsınız eninde sonunda pembeler artık gri olmuştur renksiz soğuk bu durumu istemezsiniz sizin yaşadıklarınız bunlar olamaz ve bu böyle devam edemez işte bu düşünce sadece bir noktadır hayatta ve bir masal biter... *** evet masallara kanmak saçmalık biliyorum hele de en saçma olanı bir masala ona hiç inanmayan birini dahil etmek olsa gerek ne yazık vaktinde söylenen sözler, konulan engeller işe yaramıyor siz bir şeye gerçekten inandığınızda yaptığınız sadece etrafınızdakileri de kandırmak oluyor onlarda kanmasalarda, sizi mutlu gördükçe kendilerini engel görüp üzülüyorlar ve yavaşça çekiliyorlar yolunuzdan ah keşke bir anlasa demekten başka birşey gelmiyor ellerinden evet bir masal bitiyor en çok kendinden veren üzülüyor ve de onu sevenler diğeri mi? gerçeklerin hep farkında olduğunda sadece hiç inandırıcı olmayan bir rol oynuyor bir zaman sonrasında aynı....
durgun biriymişim ben, uçarı, karşılanamayacak isteklerim yokmuş sahi ne istiyorum ki ben? beennn bilemiyorum... önümde birçok yol var seçemiyorum gitmek istiyorum ama gidemiyorum da garip bir şekilde kaderimin şekillenmesini bekliyorum hı beklemek, kabullenmek... çabaladığım şeyler var kendi adıma ama bir yol seçmek gerçekten çok zor hele bir de yanınızda birinin daha sorumluluğunu aldıysanız ya da derdini dert edindiyseniz işin içinden çıkmak daha da zorlaşıyor biliyorum sürekli soruyorum kendi kendime ama napıcam ben? düşünmek o kadar yoruyor ki bazen kaçmak istiyorsunuz herşeyden ve herkesten öyle bir dünyada olmak istiyorsunuz ki sadece ben olayım yapayalnız insanlardan uzak sorumluluktan uzak, dertten uzak huzur olsun sadece huzur biliyorum mümkün değil ama hayal etmek bile rahatlıyor arada zaten bu dünyada insanı ayakta tutanda hayaller ve umutlar değil mi?
hayatta bazı şeyler sizi korkutur sonu görülemeyen, tahmin edilemeyen herşey risklidir çünkü kötü olma ihtimali üzülme ihtimali yıpranma ihtimali zarar görme ihtimali vb birçok şey geri adım attırır size sırf bu yüzden yolunuzdan döndüğünüz olmuştur ya da yol ayrımında bu sebeple diğerini seçtiğiniz ama her zaman kaçtıklarıyla yüzleşir insan korktuklarından ne kadar kaçmak istese de hayat öyle yollara sevkeder ki, öyle insanlarla karşılaştırır ki zorunda kalarak yüzleşirsiniz korkularınızla ki çoğu zaman da sadece gözünüzde büyüttüğünüzü farkedersiniz ama korkulan da olabilir üzülebilirsiniz, üzebilirsiniz... hayat ne zaman toz pembe oldu ki? yaşanması gerekenler yaşanır! hayat acısıyla tatlısıyla var aslında acılar size hayatı sevdirmek için var acılar insanlara gerçekleri gösterir, büyütür,olgunlaştırır bir yerde güzellikleri fark etmenizi sağlar bazen korktuğunuz için kendinize koyduğunuz engelleri yıkar bazen kaçtığınız şeylerle başbaşa bırakır sizi acı anlıktır aslında o an bir sızı kaplar içinizi ama bir şeyler yapmanın gerekliliğiyle hareket eder, atlatırsınız hayatta neler neler geçmiyor ki? *** her acı büyütür içindeki çiçeği...