28 Nisan 2010 Çarşamba

Sızıver...


Gölgelerime ışık tut

Yara izlerimi siliver

Serin bir el gibi alnıma

Kuytularıma sızıver...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Kadınlığa Verilmiş İki Ceza

Kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak;
Öyle zordur ki, kurşunu havada, sevgiyi de yürekte tutmak!
Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü,
Kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır.
Onlar, bir kere kaybetmekle, kurtulamadıklarımızdır.
Yoklukları, hayatımızdaki varlıkları haline gelir.
Hep ama hep hatırlarız.
Ne biçim kaybetmektir bu?
Kim gölgesinden kaçabilir ki?
Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.
Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu.
Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.
Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar.
Her şeyi didikleyip duran, mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan,
Gözleri ufuk yorgunu kadınlar.
Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer,
Hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun.
Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya başlar.
Beklentisi yüksek olan kadınların, yalnızlığı daha koyu oluyor.
Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar,
Bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor.
Zaman, aşk......her şey!
Ayrılıkları ayrıntılar acıtır.
Kadınları mahveden erkekler değil, ayrıntılardır.
Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken,
Kadınlar bu konuda da umutsuzdurlar.
Çünkü kadınlık bekler.
Ummak ve Beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır.
 
Murathan MUNGAN
 

13 Nisan 2010 Salı

Hayalim...



















Hiç bir hayale inandınız mı hemde yaşadığınız sürece...
Ya da hayallere gördüğünüz yüzler verdiniz mi hiç?
Yakıştığını düşünüp yanıldınız mı?
Gerçek diye hayallerin peşinden koştunuz mu hiç?
Sonra çarptığınız duvarlar açıttı mı canınızı?
Ya da beklemediğiniz olaylar silsilesinde bocalayıp yere yığıldınız mı hiç?
Hayalinizi varış noktanız sayıp hiç boşa kürek salladınız mı?
Yolunuzu kaybettiren gerçekliğin soğukluğu çarptı mı suratınıza?
Sahi siz hiç hayalle gerçeği karıştırdınız mı birbirine?
Ve sonra ayırdedemediğiniz oldu mu hiç?
Hayallerim gerçeğin pembe yanıydı benim için her zaman
Ve ben pembeyi severdim maviye inat!
Sen maviydin ama ben pembe gözlüklerimle bakıyordum dünyaya
O yüzden belkide iki farklı dünyadanmış gibi kaldık ortada
Hayalle gerçeğin buluşmasının imkansızlığı gibiydi bizimkide ...
Ben ne kadar çabalasam boş aslında yaptığım planlar sadece avuntu
Çünkü sen farklı alemlerdesin ben farklı...
Hayallerimden ziyade istediğim çok şey var
Ama seninle bir gün dilerdim herşeyden önce...
Belki buluşurdu pembeyle mavi,
Ve doğadan yeşili güneşten sarıyı alıp
Boyardık gökyüzünü beyazlara...

9 Nisan 2010 Cuma

Normal Biri ;)

"Hayatınızın yolculuğu kendiniz gibi normal birini bulduğunuzda başlıyor, bulamazsanız bütün dünya sendeliyor"

      Evet; herkes kendine göre normal insanları (insanı) arıyor aslında onlar olmadan siz anormalsiniz, dünya ise uzay üssü gibi...İnsanlar büyümeye direnir bazen ama kimileri bunu anlamaz...Bu sorumluluktan kaçmak, iş hayatından uzaklaşmak ve benzeri nedenlerden için değildir. Bu sadece hayata daha umutlu, daha çocuk, daha saf bakmanın bir yoludur aslında...Hayatın acımasızlığına, iki yüzlülüğüne, vurgunlarına karşı bir dik duruştur, yarı umursamazlıkla birlikte...Yukarıdaki söz All About Steve filminden eğlenceli bir film, gülmeye ihtiyacım olduğu için izledim ve gerçekten işe yaradı. Tabi bu arada filmin sonundaki bir kaç söz kafamı kurcaladı,  bunlardan biri okuduğunuz üzere: normallik... Herkese göre değişen bir kavram bu...(ki bence hepimiz biraz anormaliz:) Ama işin ilginç yanı hep aradığımız ya da aradıklarımız kendimize benzer diğer insanlar...
      Aynı yüklü iyonlar birbirini iter ya bizde tam tersi birbirimizi çekiyoruz, dünyanın öbür ucunda hiç bilmediğimiz bir yerde bile kendimize benzer insanlar bulduğumuzda içimizdeki çocuksu sevinç bunun en güzel kanıtı aslında.
      Ama iş aşka gelince tam tersi oluyor ilginçtir, iyonlar devreye giriyor birden; ne kadar pozitif yüklüysen o kadar negatif yüklü bir diğer iyonu çekiyorsun kendine ya da sen onun çekim alanına giriyorsun elinde olmadan...Birbirine tam ters bu iki iyon ne kadar kaçsalar, uzaklamaya çalışsalarda birbirlerinden boşunadır bu çaba, girilmiştir çoktan çekim alanına... Ve bu kaçış, kovalamaca, uzaklık, yakınlık yükler eşitlenen kadar sürecektir. Ama siz bu süreçte kovalamaca rolünü üstlenirseniz işiniz çok zor, hele de karşınızdaki çekim alanını kırmaya çalışıyorsa... Bunun için sözü Sandra'ya bırakıyorum:

"Birini seviyorsanız onu özgür bırakın, onu taciz ederseniz sizi sokmadığı delik kalmaz :)))"