9 Ağustos 2011 Salı

...

...
Ne önemi var ki kimliğimin,
herkes kadar önemli ve herkes kadar önemsizim
bazen kendimi bir dev gibi algılarım 
masal dünyasından kopup gelmiş 
ve her bir insan bir karınca kadardır gözümde o an...
bazense dünya bir okyanus 
ben küçük bir kibrit çöpüyümdür okyanusda savrulan...

Elif Eylül Aybaşoğlu


2 yorum:

Adsız dedi ki...

Hep “uzak ülkelerden birinde” diye başlayan masallarla büyüdüm...
Kocaman devlerle savaşıyor,yıllarca uyuyordum... kral babamın hergün yenisini almak zorunda kaldığı, gümüş patenlerim vardı... ve kimsenin bilmediği sırları....
Cücelerden sadakati,kibrit satan kızdan, umudu parmaklarımın ucunda biriktirmeyi öğrendim.... ve asla vazgeçmemeyi... uzak ülkelere yelken açan prensesler bekledim...
Gergefler işledim... büyülü göllerde yüzüp,meçhul ormanlarda kayboldum...
Kocaman zindanlara kapatılıp,sırma saçlar uzattım.... kel bir oğlan çıkageldi birgün...
Hiçbir şeyden korkmayan... kral babam kırk gün kırk gece sürecek düğün hayalleri kurarken, terkettim sarayı.... ya beklediğim prense ne olacaktı..? bunu yapamazdım...
Kaçarken dipsiz bir kuyuya düşüverdim... içinde devasa kapılar ardında, atlastan yorganları,gümüş işlemeli yatakları,heryanı aydınlatan altın şamdanları olan kocaman odalar vardı... birde bütün bunların sahibi..orada ömrümün sonuna kadar kalabilirdim;
Ama masal devam etmeliydi...
Gözlerimi kapattım... açtığımda masmavi bir okyanus içinde muhteşem pullarla bezenmiş, uzunca bir kuyrukla yüzer buldum kendimi... yüzümü yalayan serin
ıslaklık,derinlerde yerini gizemli bir karanlığa bırakıyordu.... karanlıkta yolumu aydınlatan inci bir kolyem vardı ve ona iliştirilmiş zümrüt yeşili tüy; bana tek bir dilek dileyebileceğimi hatırlattı....
Ve ben gökten düşen şu üç elmanın, hiçbir zaman düşmemesini dileyecektim ki....
Yasak suların korkunç muhafızları etrafımı sarmışlardı... meğer yasak sulardaymışım..
Kötü bir sürprizdi... korkmuştum ve zümrüt yeşili tek dilek tüyümün ellerimin arasından
Kayıp gittiğini anladığımda herşey anlamını yitirmişti... aslında yitip giden; üstüne titreyerek,binbir özenle büyüttüğüm düşlerimdi.... ve şimdi bana ne yapacakları çok ta önemli değildi.... daha önce hiç görmediğim kadar büyük ve ürkütücü bir zindana götürdüler beni... burada sadece karanlık ve hiçlik vardı...
Hiçbir şey olamamakla cezalandırılıyordu demek yasak sulara böyle izinsiz girenler.....
Hoş izin alınsa verirler miydi, orası tam bir muamma.....
Boşlukta öylece asılı duruyordum.. kimsecikler yoktu etrafta.. kimseden yardım dilenecek gücümde yoktu...kime yada neye bilmiyorum ama çok kızmıştım...kızgınlığım duvarlara çarpıp geri dönüyordu..! dönüş daha da arttırıyor ve öfkem içime sığmıyordu...kendi devinimlerimle yarattığım masal, müthiş bir kabusa bırakmıştı yerini...
Şimdi yeni bir masal yazmalıydım.... sadece benim olan....
Gözlerimi kapattım.....

Claret dedi ki...

hep mi masallar kabusa döner?
yoksa bizim gerçeklerden kaçışımız mı masallar?
masallarla o kadar gerçek gibi ki
gerçek mi hayal mi artık ayırt etmek zor
ama zaman masallar için yanlış sanırım
ya da hayat bize hep bir cadı mı yolluyor oyunumuzu bozmak için...
peki gerçekten gözlerimizi kapatsak
başlar mı yeniden en güzel yerinden?
kabusa uyanmaktan korkuyorum artık...
***
çok teşekkür ederim yazınız için
şu an hissettiklerimi anlatmışsınız
ellerinize sağlık ;)

Yorum Gönder