24 Mart 2010 Çarşamba

Aşk...


Herkesin bir aşk tarifi vardır mutlaka, hiçbiri birbirini tutmasa da hissettirdiği her zaman aynıdır sanırım... Telaffuzu farklı olan kalp sızısı, anlamsız heyecan ve garip mutluluk dalgalanmaları...
Aşkın kesin bir tarifinin asla olamayacağı gibi, aşkı bulmanın da belli bir yolu yoktur.Aslını isterseniz aramakta saçmadır, çünkü aşkın zamanı yoktur...
Sizin belirlediğiniz zaman ya da kişiler yanlıştır.
Aşk tek başına çalışır; sizin mantığınızın almadığı ince hesapları vardır hayatta ve hep size göre yanlış zaman, yanlış insandır seçtiği...
Olayın anlamsızlığını sorgulamanın gereksizliğinden midir, yoksa duygusal dalgalanmaların mantığınızı körelttiğinden midir bilinmez körleştirir sizi, algınız zayıflar, düşünmeden yaşarsınız bir dakika öncesine inat hayatı...
Bir anda hayatınızın merkezi değişir, dünyanın onun uydusu olduğunu düşünmeye başlarsınız.
Özgürlük hayallerinizin iki kişilikte olabileceği yolunda kendinizi kandırma çalışmalarına başlarsınız içten içe...
Hayatınız renk değiştirmiştir çoktan bir pembelik çökmüştür etrafa herkes güzel, herkes iyi ve herkes mutludur onca kötülüğe ve mutsuzluğa inat...
Bunca zaman beklenenin geldiğini inandırırsınız kendinizi, geçmiş günler anlamsızlaşırken gelecek o kadar umut vericidir ki hep ileri bakmak istersiniz.
Bu yaşanılan ya da yaşanıldığına inandığınız şeyler inşallah tek taraflı hissettikleriniz değildir çünkü yıkımı çok acıdır aşkın...
Ansızın gelen aşk, yaşanan saniyeler aslında bir ömür değerindedir ve herbiri kocaman boşluklar bırakarak, yaralayıp kanatarak uzaklaşırlar sizden...
Kendinizi inandırdığınız hayaller, yağmurla dağılan bulutlar gibi sizi sırılsıklam ederek uzaklaşırlar hayatınızdan...
Aşk acısınında evreleri vardır; önce dibe vurmak şartıyla çıkabilirsiniz bu dipsiz kuyudan, ilk olarak ondan sonra kendinizden nefret edersiniz suçlanacak o kadar çok şey vardır ki...
Sonra zamanın bilincinize oynadığı ufak oyuna kanar unutursunuz...
Ama günün birinde duyduğunuz bir şarkı acıtır yüreğinizi...
Uzun lafın kısası mutlu aşk yoktur aslında; aşk herkesin hayatına bir dönem teğet geçer genelde...
İmkansızlığındandır büyüklüğü ve ulaşılmazlığındadır dilden dile dolanan hikayeleri...


Haris Alexiou - To kima
Yükleyen kati_kallisto. - Diğer müzik videolarına göz atın.

20 Mart 2010 Cumartesi

Migrenim :)



Migrenim olur musun?
Arada bir aklıma gelir, 
Dağıtır gidersin!!

Özgür Gümüşsoy






Değişik ama çok hoş bir yaklaşım, sevdim bu sözü ;))

16 Mart 2010 Salı

Cesaret mi dedin?

Duygular ne kadar tuhaf insanı nasılda olmadık işlerin içine sürükleyiveriyor, hayatta yapmam dediğiniz bir şeyi birde bakmışsınız hemde hiç düşünmeden yapıvermişsiniz. 
Elinizde mi ki?
Ben duygularını takılıp gidebilecekken aklımın engellerine takılıyorum. 
Bu kimi zaman iyi, kimi zaman ise kötü...
Evet, hayatı doya doya ve anı yaşayarak geçirmeli ama aklın dedikleri hiçte köşeye atılacak, unutulacak şeyler değil... 
Hele de gurur...
Sonrasını düşünerek çevremize ördüğümüz o görünmez çelik duvar... 
Ne kırabiliyorsun, ne aşabiliyorsun gereken sadece güven aslında...
Karşınızdaki sizden cesaret beklerken sizin asıl istediğiniz sadece ona güvenmek, inanmak... O zaman ne kadar kolay olur o çelik duvarları eritmek ve ona doğru koşmak...
Cesur ol biraz demesi kolaydır peki ama neden göstermeli cesareti?
Değer mi gerçekten?
İşte bu sorular attırmıyor adımlarımı, çivilenmiş gibiyim yerime ne bir adım geri, ne bir adım ileri... 
Oysa cesaret dedin sadece adım atmak değil... 
Asıl cesaret; insanın bütün kapılarını karşındakine açmasıdır hesapsız, kitapsızca... 
İşte budur cesaret, hadi sende cesur ol biraz o zaman...
Ben sana döndüm, açtım içimi ya sen o kadar cesur musun gerçekten?