Neden hayatında biri yok diye soranlara;
Hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya
On dakika, onbeş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
Bu arada başka alternatiflerde geçer ama binmezsiniz.
Ne de olsa "beklemişsinizdir o kadar" boşa gitsin istemezsiniz.
Sormayın artık bana!
Herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!
Durakta yaşlanmak olsada işin ucunda...
Can Yücel
Oturup beklemek ya da
Hayatının akışını sırf bu yüzden durdurmak gibi değil ,
Hayat devam ederken yanlışlarla oyalanmamak gibi...
27 Ağustos 2010 Cuma
25 Ağustos 2010 Çarşamba
24 Ağustos 2010 Salı
Düş ve Gerçek
Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile;
bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur,
insanın küçücük ömrünün karşısında.
Şükrü Erbaş
16 Ağustos 2010 Pazartesi
What Dreams May Come ~~ 1998
"For in that sleep of death what dreams may come
When we have shuffled off this mortal coil,
Must give us pause."
Shakespeare - To be or not to be
Filmi anlatmak için Shakespeare'den bir alıntı yeter aslında...
Benim yorumumsa; inancı sorgulamak değil ama cennet ve cehennem hakkında düşünmeye sevk eden çok farklı bir film, müthiş bir hayal gücü ürünü...
Bugün öğrendim ki; bazı din alimleri de filmde yer alana benzer şekilde Kuran-ı Kerim deki cennet ve cehennemin insanın beyninde yaratıldığını tefsir etmekteymiş...
Sanırım hiçbir şey insana kendi tarafından yargılanmasından daha acı veremez, aslında insanı kendiyle bırakmak cehennemin ta kendisi dünyada...
Filmde de söylendiği üzere '' iyi insanlar kendilerini affedemedikleri için cehenneme giderler. ''
İnsan zihni ne kadar garip, olayları hepimiz çok farklı algılayıp, yorumluyoruz...
Ve insan olmanın simgesi vicdan; zihnin algıladığını yorumlayıp kendi kendimizi yargılamamızı ve cezalandırmamızı sağlayan...
Her yanlışımızda, pişmanlığımızda içimize düşen sızı...
Dünyada kendi hükmünü çoktan vermiş kaç kişi var kim bilir?
Ve aşk...
Uğruna cehennemi cennete tercih ettirecek...
Sadece filmdeki şu replikler yeter sanırım...
- Bir dakika içinde seni, senin beni tanıdığından daha fazla tanımıyor olacağım ama birlikte olacağız, ait olduğumuz yerde... İyi insanlar kendilerini affedemedikleri için cehenneme gider. Kendimi affedemeyeceğimi biliyorum, ama seni affedebilirim.
~ Çocuklarımı öldürdüğüm için mi? ve sevgili kocamı?
- Hayır. Bir adama, sadece seninle olabilmek adına cehennemi cennete tercih ettirecek kadar harika olduğun için...
ve filmden son not : "Sometimes, when you win, you lose."
When we have shuffled off this mortal coil,
Must give us pause."
Shakespeare - To be or not to be
Filmi anlatmak için Shakespeare'den bir alıntı yeter aslında...
Benim yorumumsa; inancı sorgulamak değil ama cennet ve cehennem hakkında düşünmeye sevk eden çok farklı bir film, müthiş bir hayal gücü ürünü...
Bugün öğrendim ki; bazı din alimleri de filmde yer alana benzer şekilde Kuran-ı Kerim deki cennet ve cehennemin insanın beyninde yaratıldığını tefsir etmekteymiş...
Sanırım hiçbir şey insana kendi tarafından yargılanmasından daha acı veremez, aslında insanı kendiyle bırakmak cehennemin ta kendisi dünyada...
Filmde de söylendiği üzere '' iyi insanlar kendilerini affedemedikleri için cehenneme giderler. ''
İnsan zihni ne kadar garip, olayları hepimiz çok farklı algılayıp, yorumluyoruz...
Ve insan olmanın simgesi vicdan; zihnin algıladığını yorumlayıp kendi kendimizi yargılamamızı ve cezalandırmamızı sağlayan...
Her yanlışımızda, pişmanlığımızda içimize düşen sızı...
Dünyada kendi hükmünü çoktan vermiş kaç kişi var kim bilir?
Ve aşk...
Uğruna cehennemi cennete tercih ettirecek...
Sadece filmdeki şu replikler yeter sanırım...
- Bir dakika içinde seni, senin beni tanıdığından daha fazla tanımıyor olacağım ama birlikte olacağız, ait olduğumuz yerde... İyi insanlar kendilerini affedemedikleri için cehenneme gider. Kendimi affedemeyeceğimi biliyorum, ama seni affedebilirim.
~ Çocuklarımı öldürdüğüm için mi? ve sevgili kocamı?
- Hayır. Bir adama, sadece seninle olabilmek adına cehennemi cennete tercih ettirecek kadar harika olduğun için...
ve filmden son not : "Sometimes, when you win, you lose."
Etiketler:
cehennem,
cennet,
ölüm,
robin willams,
What Dreams May Come
15 Ağustos 2010 Pazar
Bir vesile lazım
Bir yol, bir iz, bir söz veya biri...
Ne yapmalıyım , hangi yol doğru?
Hayatımı şekillendirmem gereken bir dönemeçteyim şimdi
Büyük bir adım atmak üzereyim gene yolculuklar başlıcak...
Git gellerden ziyade kalmak istiyorum
İşte burada olmalıyım dediğim bir yer olmalı artık
Yerim, yurdum, memleketim dediğim
İçinde sevdiklerimin olduğu bir yer olmalı
Bir cesaret neresi olursa giderim diyemem artık
O bir defa oluyor
Çok özleniyor gidilince...
Yeni bir hayat kurmak tek başına gerçekten zor...
İşte bu yüzden bilinmeli gidilecek yer,
Ordaki kişiler sevdiklerim olmalı...
Ne yapmalıyım , hangi yol doğru?
Hayatımı şekillendirmem gereken bir dönemeçteyim şimdi
Büyük bir adım atmak üzereyim gene yolculuklar başlıcak...
Git gellerden ziyade kalmak istiyorum
İşte burada olmalıyım dediğim bir yer olmalı artık
Yerim, yurdum, memleketim dediğim
İçinde sevdiklerimin olduğu bir yer olmalı
Bir cesaret neresi olursa giderim diyemem artık
O bir defa oluyor
Çok özleniyor gidilince...
Yeni bir hayat kurmak tek başına gerçekten zor...
İşte bu yüzden bilinmeli gidilecek yer,
Ordaki kişiler sevdiklerim olmalı...
Suskunluğum
Kimseyi kırmayayım diye uğraşırım..
Herkes iyi olsun diye..
Susarım bu yüzden..
Öyle herkes gibi küçük şeylere takılmam..
Güler geçerim çoğu zaman..
Kırılırım ama yinede kırmam..
Üzülürüm belli etmem..
Sanarki dışarından gören biri; Dertsiz, tasasız..
Öyle herşeye gülüp geçmemi; umursamaz..
Böyle sanarlar işte...
Oysa içimde yaşarım...
Öyle bir yaşarım ki dışımdaki sessizliğe inat fırtınalar kopar bedenimin her yerinde..
Biriktiririm...
Kimseler üzülmesin yada en azından benim yüzümden üzülmesin diye..
Bilirler evet belkide herşeyimi..
Ama hep belli yüzlerini bilirler..
Bilmezlerki daha ne tarafları var..
İçimdeki kızgınlığı durdurmasını bilirim,
Bunu becerebilirim.
Ama herkesinde bir sabrı var...
Susarak nereye kadar ?
Gün gelir öyle bir konuşurum ki kimse anlayamaz bunun sebebini,
Ancak herkes birşeyler çıkarır içinden kendine...
Gün gelir tükenir sabrım ve içimdeki kızgınlığı susturamazsam eğer tanıyamazsınız beni,
Sustuklarım birer birer dökülür ortaya...
Geçiştirdiklerim gülüp geçtiklerim yığılır bir anda üst üste
Ve çok geç olur o zaman...
Beni anlarsınız elbet ama büyük bir pişmanlıkla...
Kırdığınız zamanlarımda anlamadığınız yada anlamak istemediğiniz beni anlayıverirsiniz bir anda..
Benim bu suskunluğum boşuna değil elbet vardır fırtınası sonunda...
Alıntı
Herkes iyi olsun diye..
Susarım bu yüzden..
Öyle herkes gibi küçük şeylere takılmam..
Güler geçerim çoğu zaman..
Kırılırım ama yinede kırmam..
Üzülürüm belli etmem..
Sanarki dışarından gören biri; Dertsiz, tasasız..
Öyle herşeye gülüp geçmemi; umursamaz..
Böyle sanarlar işte...
Oysa içimde yaşarım...
Öyle bir yaşarım ki dışımdaki sessizliğe inat fırtınalar kopar bedenimin her yerinde..
Biriktiririm...
Kimseler üzülmesin yada en azından benim yüzümden üzülmesin diye..
Bilirler evet belkide herşeyimi..
Ama hep belli yüzlerini bilirler..
Bilmezlerki daha ne tarafları var..
İçimdeki kızgınlığı durdurmasını bilirim,
Bunu becerebilirim.
Ama herkesinde bir sabrı var...
Susarak nereye kadar ?
Gün gelir öyle bir konuşurum ki kimse anlayamaz bunun sebebini,
Ancak herkes birşeyler çıkarır içinden kendine...
Gün gelir tükenir sabrım ve içimdeki kızgınlığı susturamazsam eğer tanıyamazsınız beni,
Sustuklarım birer birer dökülür ortaya...
Geçiştirdiklerim gülüp geçtiklerim yığılır bir anda üst üste
Ve çok geç olur o zaman...
Beni anlarsınız elbet ama büyük bir pişmanlıkla...
Kırdığınız zamanlarımda anlamadığınız yada anlamak istemediğiniz beni anlayıverirsiniz bir anda..
Benim bu suskunluğum boşuna değil elbet vardır fırtınası sonunda...
Alıntı
11 Ağustos 2010 Çarşamba
İçindeki Çocuk Kaç Yaşında?
Kendimi test ettim içimdeki çocuğun yaşını bulmak adına :)
Hepimizin içinde bir çocuk yaşıyor. Çocukluğunu yaşayanlar da o esnada olgun biri gibi davranmayı tercih edenler de en sevdikleri anılarını o çocuğa hediye ediyorlar. Sonra o çocuk, en çok da kendimizi kalbimize teslim ettiğimiz zamanlarda ortaya çıkıyor. Aklı bertaraf edip hislerimizle karar vermeye ya da onların istediği gibi davranmaya başladığımızda etraftakiler sızlanıyorlar: "Çocuk musun sen?" Tabii ki evet, hepimiz biraz çocuğuz. Peki o çocuk kaç yaşında? İçinizdeki çocuğa söyleyin bu ve benzeri testleri ciddiye almasın, bu testlerin bilimle herhangi bir alakası yoktur.
ve ben :)
9-12 yaş grubu
Hayatla rekabet içinde bir çocuk var içinizde. Bir yanı bir an önce büyümek istiyor, öbür yanı çocukluğun avantajlarını terk etmekten imtina ediyor. İkisi arasında bocalamaya daha yeni başlamış. Ama bocalama oyununu kurallarına göre oynaması gerektiğinin de farkında. Bağımsızlaşıyor, tek başına hareket etmeyi, derdini sözcüklerle anlatmayı ve ağlamamayı öğreniyor. Bütün bunları çok hızlı yapıyor...
http://testyourself.tr.msn.com/iliskiler/icinizdekicocuk/Test.aspx
Hepimizin içinde bir çocuk yaşıyor. Çocukluğunu yaşayanlar da o esnada olgun biri gibi davranmayı tercih edenler de en sevdikleri anılarını o çocuğa hediye ediyorlar. Sonra o çocuk, en çok da kendimizi kalbimize teslim ettiğimiz zamanlarda ortaya çıkıyor. Aklı bertaraf edip hislerimizle karar vermeye ya da onların istediği gibi davranmaya başladığımızda etraftakiler sızlanıyorlar: "Çocuk musun sen?" Tabii ki evet, hepimiz biraz çocuğuz. Peki o çocuk kaç yaşında? İçinizdeki çocuğa söyleyin bu ve benzeri testleri ciddiye almasın, bu testlerin bilimle herhangi bir alakası yoktur.
ve ben :)
9-12 yaş grubu
Hayatla rekabet içinde bir çocuk var içinizde. Bir yanı bir an önce büyümek istiyor, öbür yanı çocukluğun avantajlarını terk etmekten imtina ediyor. İkisi arasında bocalamaya daha yeni başlamış. Ama bocalama oyununu kurallarına göre oynaması gerektiğinin de farkında. Bağımsızlaşıyor, tek başına hareket etmeyi, derdini sözcüklerle anlatmayı ve ağlamamayı öğreniyor. Bütün bunları çok hızlı yapıyor...
http://testyourself.tr.msn.com/iliskiler/icinizdekicocuk/Test.aspx
10 Ağustos 2010 Salı
Bir bulut olsam...
keşke bir bulut olsam süzülsem semada
sinirlendiğimde yollasam yeryüzüne şimşeklerimi
üzüldüğümde gözyaşlarımı akıtsam
bir rüzgar esse aniden dağıtsa efkarımı
ve ışıkların dansına bıraksam ortalığı
bununla mutlu olsam ardından
pembeleşsem akşam üzerine doğru :)
***
insanlar farklı şeyler düşler, farklı şeyler üretirler
fark yaratmak güzeldir, özeldir...
sinirlendiğimde yollasam yeryüzüne şimşeklerimi
üzüldüğümde gözyaşlarımı akıtsam
bir rüzgar esse aniden dağıtsa efkarımı
ve ışıkların dansına bıraksam ortalığı
bununla mutlu olsam ardından
pembeleşsem akşam üzerine doğru :)
***
insanlar farklı şeyler düşler, farklı şeyler üretirler
fark yaratmak güzeldir, özeldir...
9 Ağustos 2010 Pazartesi
Üç Aynalı Kırk Oda
Yol değil, yolculuktur önemli olan.
Nasıl yolculuk ettiğindir, nerede durduğun,
nerede mola verdiğin, ne zaman yoluna devam ettiğin,
hangi sapakları kullandığın, hangi dönemeçleri aldığın,
ne zaman yavaşlayıp ne zaman hızlandığındır.
Kiminle yolculuk ettiğin de önemlidir elbet,
yoluna çıkanlara ne yaptığındır,
kimleri yoldan çıkardığındır,
yolunu kesenlere biçtiğin kaderdir...
Murathan Mungan - Üç Aynalı Kırk Oda
8 Ağustos 2010 Pazar
Seviyorum :)
Arada içime düşen umutsuzluğa
ya da hayır hayır umursamazlığa inat,
ya da hayır hayır umursamazlığa inat,
seviyorum ben bu hayatı yaa :)
beklemediğim anda arayanları, soranları, olanları, bitenleri,
gitmeleri, gelmeleri...
gitmeleri, gelmeleri...
benim için kibrit uzatanların hep var olmasını ;)
ve sırf bu yüzden hiçbir zaman karanlık olmayacak bu hayatı
seviyorum işte :))
seviyorum işte :))
7 Ağustos 2010 Cumartesi
Hayatı Umursamamak
artık hiçbir şey eskisi kadar önemli gelmiyor...
büyüdüğümden midir yoksa zamanla umursamamayı öğrendiğimden mi bilinmez,
herşey artık daha basit....
her sorunun cevabı olmasa da çoğu sorunun bir cevabı var,
yani artık herşey daha net...
siyah ya da beyaz, griler yok oldu artık....
ama uzaklaştığım bir şeyler var, tam olarak dile getiremesemde...
yetişkin olmakta etkiliyor tabi, karakterimin oturmuş olması vb...
ama başka bir şey var anlamadığım, antamadığım,
ne olduğunu çözmeye çalışmaya bile korktuğum bazen...
keşke biri gelse bak işte aldım içindeki sıkıntıyı dese...
bir peri dokundursa omzuma sopasını ve ara ara içime düşen bu sıkıntı unutulup, kaybolup gitse...
hayatı umursamama yardım etse, hayatla aramızdaki buzları eritse...
hoş o buzlar neden oluştu onuda tam çözebilmiş değilim ama...
***
son yapılan araştırmalar doğru galiba insanlar seneler geçtikçe daha karasız oluyor...
yaşadığımız çağ, bunalım çağı ...
çoğu konuda gayet net olsamda,
içimde karmaşık bir şeylerin olduğum doğru
ve sanırım bu yüzden uzaklaşıyorum hayattan....
bir şey düşünmek istemiyorum, yıpratmak istemiyorum kendimi
dolayısıyla umursamazlık baş gösteriyor sonunda...
hayatı, yaşamayı ne kadar sevsem de
ara ara duvarlar örüyorum etrafıma,
bir anda herşeyle mesafem artıyor
içimden gelmiyor kimseye bir şey söylemek ya da bir şey yapmak...
herşey boş görünüyor durduğum yerden...
ama aslında her anın ne kadar kıymetli,
hayatımdaki insanlarım benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorum...
bu yoğun bakımda olmak gibi bir şey, herşeyin farkındayım ama kılını bile kıpırdatamıyorum...
duyuyorum, hissediyorum ama ne sesimi çıkarabiliyorum ne de hareket edebiliyorum...
umudum her zaman var ama bir mum daha yakıp ortalığı birazcık daha aydınlatmak istiyorum,
bir kibriti olan var mı??
büyüdüğümden midir yoksa zamanla umursamamayı öğrendiğimden mi bilinmez,
herşey artık daha basit....
her sorunun cevabı olmasa da çoğu sorunun bir cevabı var,
yani artık herşey daha net...
siyah ya da beyaz, griler yok oldu artık....
ama uzaklaştığım bir şeyler var, tam olarak dile getiremesemde...
yetişkin olmakta etkiliyor tabi, karakterimin oturmuş olması vb...
ama başka bir şey var anlamadığım, antamadığım,
ne olduğunu çözmeye çalışmaya bile korktuğum bazen...
keşke biri gelse bak işte aldım içindeki sıkıntıyı dese...
bir peri dokundursa omzuma sopasını ve ara ara içime düşen bu sıkıntı unutulup, kaybolup gitse...
hayatı umursamama yardım etse, hayatla aramızdaki buzları eritse...
hoş o buzlar neden oluştu onuda tam çözebilmiş değilim ama...
***
son yapılan araştırmalar doğru galiba insanlar seneler geçtikçe daha karasız oluyor...
yaşadığımız çağ, bunalım çağı ...
çoğu konuda gayet net olsamda,
içimde karmaşık bir şeylerin olduğum doğru
ve sanırım bu yüzden uzaklaşıyorum hayattan....
bir şey düşünmek istemiyorum, yıpratmak istemiyorum kendimi
dolayısıyla umursamazlık baş gösteriyor sonunda...
hayatı, yaşamayı ne kadar sevsem de
ara ara duvarlar örüyorum etrafıma,
bir anda herşeyle mesafem artıyor
içimden gelmiyor kimseye bir şey söylemek ya da bir şey yapmak...
herşey boş görünüyor durduğum yerden...
ama aslında her anın ne kadar kıymetli,
hayatımdaki insanlarım benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorum...
bu yoğun bakımda olmak gibi bir şey, herşeyin farkındayım ama kılını bile kıpırdatamıyorum...
duyuyorum, hissediyorum ama ne sesimi çıkarabiliyorum ne de hareket edebiliyorum...
umudum her zaman var ama bir mum daha yakıp ortalığı birazcık daha aydınlatmak istiyorum,
bir kibriti olan var mı??
Etiketler:
aydınlatmak,
beyaz,
bunalım çağı,
gri,
hayat,
kibrit,
mum,
sıkıntı,
siyah,
umursamamak
6 Ağustos 2010 Cuma
Canlıyım...
Bugüne kadar milyonlarca insan pes etti.
Öfkelenmiyorlar,ağlamıyorlar,hiçbir şey yapmıyorlar.
Yalnızca zamanın geçmesini bekliyorlar.
Tepki gösterme becerilerini yitirmiş onlar.
Sense üzgünsün.
Bu da senin ruhunun hala canlı olduğunu kanıtlar.
Öfkelenmiyorlar,ağlamıyorlar,hiçbir şey yapmıyorlar.
Yalnızca zamanın geçmesini bekliyorlar.
Tepki gösterme becerilerini yitirmiş onlar.
Sense üzgünsün.
Bu da senin ruhunun hala canlı olduğunu kanıtlar.
Paulo Coelho
3 Ağustos 2010 Salı
Aslında Biz Hiç Tanışmadık ve Hiç Ayrılmadık...
Yüzüm yüzüne, gözüm gözüne değmedi hiç
Ne seni aradım, ne de beni bulmanı istemedim hiç...
Karşılaşmayı, rastlaşmayı, tesadüfü bekledim
Karşılaşmadık, rastlaşmadık
Ve hiç; yan yana gelmedik...
Sensizim demek, bencillik...
Bensizsin demek, haddim değil...
Dedim ya, aslında biz hiç tanışmadık;
Ve hiç ayrılmadık...
Senden habersiz, seni düşünmek haksızlık
Benden habersiz, seviyorsan beni;
Bana yazık...
Enna
Ne seni aradım, ne de beni bulmanı istemedim hiç...
Karşılaşmayı, rastlaşmayı, tesadüfü bekledim
Karşılaşmadık, rastlaşmadık
Ve hiç; yan yana gelmedik...
Sensizim demek, bencillik...
Bensizsin demek, haddim değil...
Dedim ya, aslında biz hiç tanışmadık;
Ve hiç ayrılmadık...
Senden habersiz, seni düşünmek haksızlık
Benden habersiz, seviyorsan beni;
Bana yazık...
Enna
Etiketler:
ayrılmadık,
ben,
biz,
enna,
haksızlık,
sen,
tanışmadık,
yazık
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)